Çok büyük bir sevinçle haber alıyor, çok defa görüyoruz ki, milletimiz durmadan hayır inşaatları yaptırıyor. Yurdumuz her an yeni camilerle donanıyor. Bu çok sevindirici hareket, en ümitsiz insanları bile canlandırıyor.
Anadolu’nun birçok köşesinde en umulmayan zamanlarda, en umulmayan kişilerinden akıl ve hayal almaz bağışlar, maddi ve manevî yardımlar görülüyor. Bu kadar fedakârca hayra koşmalar, dünyanın diğer taraflarında az görülür. Bu da milletimizin büyüklüğünü gösterir. Halen, hemen hemen her şehrimizde inşa halinde en aşağı bir cami bulunmaktadır, hatta birçok şehir ve kasabalarımızda, bu inşaatlar birden fazladır. Bizi büyük ümitlere düşüren bu durumu, huzurlarınıza birkaç tarafı ile getirmek istiyorum.
Yeni cami inşaatlarının hemen tartışmaya konacak yanı, muhakkak ki ihtiyaç meselesidir. Acaba şehirlerimizde yapılacak camilere, (yanlış anlaşılmamasını bilhassa rica ediyorum.), gerçekten ihtiyaç var mı? Eski camiler dolmakta mı? İslâmî gazete, İslâmî kitap, müslüman talebelerin üniversitede maddi ihtiyaçlarının karşılanması, hatta belki biraz tuhaf gelebilir ama, belirtmek muhakkak ki faydalıdır; İslâmî bir sinema, İslâmî bir radyo ihtiyacı yanında, yeni yapılacak cami inşaatlarına maddi gücümüzün harcanması doğru olabilir mi? Ben bu yazımda bunları münakaşa etmeyeceğim. Bu muhakkak ki çok ayrı ve geniş bir etüt meselesidir.
Bu yazıda, yeni inşa edilen ve edilmekte olan camilerin meselelerine dokunacağım.
Camilerimizin mimarî meseleler bakımından hareket noktalarını göz önüne alırsak, karşımızda şu durumlar belirecektir:
–«Osmanlı mimarlığı artık yapılamaz, onu yapacak usta yoktur, yapacak usta bulunsa da pahalıya mâl olur, esasen o mimarî sistem tatbik sahasına konsa, solcular bizi gericilikle itham ederler, şimdi betonarme devridir, o zamanın kubbe estetiğine ve statiğine ihtiyaç kalmamıştır.»
– Camilerimizin birçok kısmı, bu ön fikirlerle hazırlık safhasına girmektedir. Ve projeler, mimarimiz ile en küçük yakınlığı olmayan Türk veya Rum mimarlara tevdi edilmektedir; hem de büyük meblâğlar mukabili. Bu mimarlar, büyük mekânların tek örtü sistemi olan, eski tabiri ile kubbe, yeni tabiri ile «kabuk» esprisi üstünde durmakta, tabiî Avrupa’da gördükleri havra, kilise, yüzme havuzu, spor salonu, garaj, kapalı gazino gibi bina ve kabuk tatbikatlarını aynen camilere aktarmaktadırlar. Bu yapılar, hiçbir proporsiyon endişesi, mimarlık endişesi taşımamaktadır. Üstelik kullanış, ekonomi, geniş mekânları ucuz, sağlam ve güzel kapatmak bakımından, hiç de olumlu neticeler vermemektedir. Üzülerek söyleyelim ki, moda olmak yoluna da girmiştir.
– Proje safhasının yukarıdakinden daha kötü neticeler veren diğer bir şekli de Vakıflardan hazır projeler getirtmektir. Vakıflar çok iyi niyetlerle standart projeler hazırlatmıştır. Kimlerin hazırladığını çok iyi bilmiyorum, fakat akıllara durgunluk verecek kadar alelade, tatbikat imkânı olmayan, gelişigüzel taslaklardır. Tatbik imkânı olmadığından, esasen ustalar binayı uydurmaktadırlar. Netice tahmin edilebilir tabiî…
Bu safhaların diğer bir şekli, mimar ve mühendis arkadaşlar, hayır olmak üzere, ücretsiz projeler hazırlamakta ve idare heyetlerine teslim etmektedirler. İdare heyetleri tatbikatta gelişigüzel müdahalelerle projeleri bozmakta, esasen ücret de ödenmediği için projeler rahatlıkla bozulabilmekte, hiçbir bağlayıcı unsur bulunamamaktadır.
Proje safhasının en hatalı, en çirkin inşaatlar yapılmasını temin eden şekli de şöyle oluyor: Camiler bir hayır işi olduğu mülâhazası ile, belediyeler hiçbir imar endişesi göstermeden projesiz olarak inşaat ruhsatlarını veriyorlar, inşaatı ele alan kalfa ve usta da, tamamen plânsız, hattâ icap ederse birçok kısımlar yeniden birkaç defa yıkılıp yapılarak, inşaatı bitiriyor. Ve tabiî, caminin neye benzeyebileceğini tahmin edebilirsiniz.
Cami inşaatlarının diğer dert olan yanlarına, inşaallah başka bir yazıda dokunalım. Hemen söyleyelim ki, camilerimiz eski inşaatlardan daha ucuza mâl olmamaktadır. Tam tersine, lüzumsuz süsler ve lüks malzeme ile daha bile pahalıya mal oluyor.
Bütün bu durumlara karşı halkımızın büyük fedakârlık duyguları, maddî feragatleri, nasıl müspet güzel, ekonomik, en mühimi şahsiyetli, bütün dünyaya müslüman şahsiyetinin en muhteşem, örneklerini gösterici binalarla değerlendirilebilir? Bunu yapacak mimar – mühendis arkadaşlar var mıdır? Yapılacak projeleri tatbik edecek ustalar, anlayış gösterecek idare heyetleri var mıdır?
Yaptığımız birçok tatbikatla anladık ki, bütün bu hususlar vardır. İdare heyetlerine müspet örneklerle izah edildiği zaman mutlak olarak kabul ediyor, mimarla beraber bütün mücadelelere giriyorlar. Ustaların elinde itimat edilir, tatbik imkânı olan derin detaylı projeler, başlarında titiz amir ve mühendisler olduğu takdirde, içinden çıkamayacakları inşaat sistemi yoktur. Mimarlara gelince, ortadaki müspet birçok misal, onların da mevcut olduğunu gösteriyor.
Bütün derdin bir organizasyon zorluğundan doğduğu anlaşılıyor. İdare heyetleri proje çizecek mimarları bulamıyor, bu işin ustası ve idealisti olan mimarlar, anlayışlı ve hareketli idare heyetlerini bulamıyor, bazen de her ikisi buluştuğu halde, zeki ve becerikli ustalar ele geçiniyor, böylece bu büyük iş heba oluyor.
Camilerimizin; «BİN YILDAN FAZLA TARİHÎ TEKÂMÜLÜNÜ ÇOK İYİ BİLEN, BUNUNLA BERABER DÜNYA MİMARÎSİNİN BUGÜNKÜ DURUMUNU, HATTA YARIN ALABİLECEĞİ ŞEKLİ ÇOK İYİ BİLEN, MODERN BETONARMEYİ VE BÜTÜN İNŞAAT TEKNİKLERİNİ ÇOK İYİ BİLEN, TARİHÎ MÜSLÜMAN ANADOLU MİMARİ UNSURLARINI DEVRİN TEKNİĞİ İLE BİRLEŞTİRECEK, İDEALİST, KABİLİYETLİ MİMARLARA TESLİMİ MUTLAKA LÂZIMDIR», idare heyetlerinin tarihî vazifeleri budur.
Tarih içindeki müslüman Anadolu mimarlığı eserleri nasıl dünyayı hayran bırakıyorsa, bugün yapılanlar da aynı hayranlığı devam ettirmelidir. Cami projeleri gelişigüzel ellerde büyük maddi güçlerle beraber heba edilmemelidir.