Yalçın Turgut’un 40. sanat yılı Altunizade Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen bir toplantıyla kutlandı. Muzaffer Doğan, Mehmet Ali Bulut ve Ekrem Kızıltaş’ın konuşmalarıyla anlattıkları Yalçın Turgut gecede bir konuşma yaparak çizgi dilini bir vasıta olarak gördüğünü söyledi. Hasan Aksay’ın telefonla katıldığı etkinlikte Mustafa Karahasanoğlu da Turgut’la dostluklarına atıfta bulunarak, ‘vefa’ duygusunun önemine değindi. Şöyle bir düşünün, ilk hangi çizgilerle mizahın engin dünyasına daldınız? Sizi sıkan, bunaltan ‘gerçek’lerden kaçmadan ‘derdinizle de dertlenen’ çizgilerle ne zaman tanıştınız?
Yalçın Turgut kırk yıldır meramını ‘çizdi’ diliyle anlatıyor. Saatlerce üzerinde konuşacağımız meselelere ‘fırça’sıyla dahil oluyor, kaleminden sizin anlatmak istediğiniz her şey kağıda akıyor. Bir çok gazetede, nice dergide onun imzasını gördünüz, çizgilerini takip ettiniz. Benim zihnimde elbet çocukluk döneminde ilk karşılaşmanın verdiği coşkuyla ‘mahalle’ duygusunu hatırlıyorum Yalçın Turgut’la. Kim bilir hangi dergide ilk karşımıza çıktı ve o çizgileri her gördüğümüzde ‘imza’sını anında hatırlayabildik? A, evet, unutmak mümkün değil. Bir de mizah dergisi tecrübesi var. Fit, Cıngar, Ustura, Dinazor ve son olarak Cafcaf dergisini takip ettik de yoksa Filit’i unuttuk mu? Belki de yanlış zamanlarda yayınlandı izlenimimi muhafaza ederim hep. Yalçın Turgut’un yayınlanan bir albümü var ama bizim için o henüz çizgilerini albümlerin dışında sürdüren fikir işçisi. Yeni Akit’te pazartesi günleri kendisine ayrılan köşede makalelerce yazmak yerine çizgiyle inceltiyor düşüncelerini, okurun kalbine yollanırken yüzlerde bir tebessüm bırakmayı da ihmal etmiyor.
Ekseni ‘vefa’ olan toplantılar
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı nicedir ekseninde ‘vefa’ olan toplantılar gerçekleştiriyor. Çoğuna hem gazeteci olara hem de ilgimden dışarı çıkmadığı için takipçi olarak katıldım. Altunizade Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Yalçın Turgut’un 40. sanat yılı dolayısıyla gerçekleştirilen toplantının ise ayrı bir anlamı oldu benim için. Çizgilerini neredeyse ezberlediğim Yalçın Turgut’la nedense karılaşmayı hep erteledim. Belki de, onu dostlarıyla aynı ortamda bulabilme duygusu tetikledi bu düşüncemi. Yanılmamışım. Neredeyse onunla birlikte matbuata yıllarını veren dostlarıyla onu aynı gecede konuşmak, onu dinlemek iyi geldi; en az çizgileri kadar. Unutmadan söyleyeyim; bir parti lokalinde gözleri yaşlı ihtiyar amcalarla birlikte izlediğimiz “Zeynepler Ölmesin” VHS filmini henüz İstanbul’a gelmeden önce izlemiştim. Daha sonraları koridorlarında dolaşacağım gazetemin zihnimdeki ilk haritasıdır Zeynepler Ölmesin. Ölçülü bir oyunculuğu olduğunu hatırlıyorum Yalçın Turgut’un. Ve bence biraz da cesaret gerektiren bir işe giriştiğini düşünmüşümdür hep. O film, Türkiye’nin yaşadığı hızlı dönüşümler nedeniyle kaybettiklerine karşılık bir isyan çığlığıydı adeta. ‘Sana gelen sende dirilsin’ düsturunun da beyazperdeye çıkışı diyebiliriz.
Yalçın Turgut’la ilgili geceye gelebilseydiniz eğer, görüntüsüne gazetelerden aşina olacağınız pek çok ismin izleyici bölümünde olduğunu görürdünüz. Ve çıkışta o kucaklaşmaları. Hızlı akan zamanın insana eklediği ‘olgunluk’ belli ki nice hatıralar da biriktirmiş, dostlukları kavileştirmişti.
Kanımdan değil canımdan evladım!
Kültür İşleri Dairesi adına konuşan Hüseyin Öztürk’ü kürsüde bu kadar rahat gördüğüm az toplantı vardır. Protokol konuşmalarını atlayarak bir ‘dost’tan bahsetti Öztürk. Onun gözüyle Yalçın Turgut’u biraz yakından tanıyalım: “Karikatür sanatçısı, gazeteci, aynı zamanda fikir adamı olan Yalçın Turgut, düşünce ve sanat dünyamızda iz bırakmış bir isimdir. 40 yıla sığdırılan sanat çalışmalarının yanında, büyük bir çaba harcamış dava adamıdır aynı zamanda. Üstad Necip Fazıl’ın “kanımdan değil canımdan evladım” diyebileceği derecede muhabbet duyduğu biridir Yalçın Turgut. Büyük Doğu’nun ilk kadrosunda yer aldı, geleneklerine hep sadık kaldı. Toplumsal değerlerimizin taşıyıcılığını yapma ve bunları sanatına yansıtma konusunda öne çıkan bir fikir adamı; kişiliğinden, inancından, fikirlerinden ödün vermeden hayata gülerek bakabilme becerisini gösterebilmiş sanatçılarımızdandır. Yalçın Turgut Balaban, 40 yıla büyük işler sığdırdı. Jilet Kamil, Bir Garip Devri Alem, Matbuistan Tarihi gibi çizgi kuşaklara imza atmış değerli bir sanatçıdır.”
Yalçın Turgut’un çizgideki gelişimini özetleyen Mehmet Ali Bulut, sanatçının geldiği ‘kemâl’ noktasına vurgu yaptı ve şunları söyledi: “Yalçın Turgut’un ‘kemâl’ çizgilerini belki de bundan sonra göreceğiz. Tıpkı Mimar Sinan gibi, gençlik ve olgunluk dönemi eserleri gibi, birbirinden ayırmanın zor olduğu eserleriyle günümüzü beslediği gibi yarınımızı da besleyecek, şekillendirecektir.” Yalçın Turgut’un sanat akışını, sanat vecdini kışkırtan bir fikre, dünya görüşüne, bir uygarlığa mensup olmanın nasıl temsil edileceğini hakkıyla göstermiş bir sanat adamı olduğunu dile getiren Bulut’a göre, “gerçek sanatçılar duruşlarını bozmazlar. Yalçın Turgut da 40 yıldır bozmadı”
Büyük Doğu’nun diriltici soluğu
Mehmet Ali Bulut, Yalçın Turgut’un çok yönlülüğüne de değindiği konuşmasında şu bilgileri verdi: “Bugün bile, çizdiği gazeteye baktığımızda, hâlâ on yıllar öncesindeki tutarlığının, diyalektiğinin devam ettiğini, bütün fikir çizgisindeki duruşunun dipdiri sürdüğünü görüyoruz. Biz onu karikatürleriyle tanıyoruz ama o aynı zamanda aktördür de. 80’li yıllarda çevirdiği Zeynepler Ölmesin filmindeki başrol oyunculuğu da mükemmeldi. Ama onu Yalçın Turgut olarak tescilleyen karikatür sanatçılığıdır. Kendi cümleleriyle söylersek, “Akıntı yönünde geçirilen ilk gençliği takiben İlâhî takdirin lütfu olarak yıllar sonra karşısına çıkacağım en yakınlarından ve kadrosundan olma şerefine ereceğim, ‘evladım’ hitabına nail olduğum Necip Fazıl ve Büyük Doğu’nun diriltici soluğuyla tanıştım.” Bu diriltici soluk Yalçın Turgut’un enerjisini gerçek kalıbına oturtmuştur. Kırk yıl boyunca hiç durmadı, yorulmadı, bozulmadı ve yabancılaşmadı. O, toprağımızın, medeniyetimizin, aşkımızın, vecdimizin, rüyalarımızın çizgini ortaya koydu;, inşallah devam da edecektir.”
Yalçın Turgut’un ‘medeniyet şehri’ İstanbul’un sanatçısı olduğunun altını çizen Bulut, ‘doğduğu yerde, medeniyet rüyasını çizgiyle tabir edeceği medeniyet şehrinde yaşayacak ve çizecek ‘ dediği sanatçıya ve onun gibi fırça sahibi ustalara sahip çıkılması gerektiğini hatırlattı ve sözlerini şöyle bitirdi: “Onun açtığı çizgi damarının önemsenmesini, benimsenmesini ve ekolleşmesini diliyorum.”
Çizgi ustalarımız neden çok değil?
Muzaffer Doğan’ın gözüyle Yalçın Turgut’a bakıldığında ‘bir dava adamı, gönüldaş bir dost’ görünür. Nevşehirli olan Doğan, liseyi bitirdiği yıllarda Yeni Devir’deki çizgilerinden bildiği Yalçın Turgut’u öğretmen olarak geldiği İstanbul’da, Cağaloğlu’ndaki bir sergide yakından tanır. O gün bugün, fikirlerinden, çizgilerinden istifade ettiği Yalçın Turgut’un çizgi dünyasındaki güçlü damarın önemine inanan Doğan’ı üzen şeyler var ki üzerinde gerçekten de durulması gereken bir durumdur: “Kitap fuarında üç ciltlik bir karikatür albümü gördüm. NTV yayınlarından çıkan bir albüm. Bizim dünyamızı temsil eden bir tane karikatüre rastlamadım. Yalçın Turgut ve onun gibi inançlı usta sanatçılar neden yok sayılır? Millî, İslâmî çizgiyi temsil eden kaç karikatüristi hatırlıyorsunuz. Çizgi ustalarımızın sayısı çok değil. Biz karikatüre, çizgiye gerçek manada değer veriyor muyuz acaba? Yalçın Turgut’un bir albümü yayınlandı sadece. Devamı gelmeli, sanata verilen destek de artmalı. Albüm yayınlandığında gereken alaka da gösterilmeli.”
Yalçın Turgut’u yakından tanıyan bir diğer isim Ekrem Kızıltaş. Millî Gazete’de uzun yıllar Yazı İşleri Müdürlüğü yapan Kızıltaş, sanatçının matbu dünyadaki karşılığını en iyi bilen isimlerden. Konuşmasına başlarken bir gazeteci gözüyle Yalçın Turgut’u değerlendiren Kızıltaş, “Yalçın Turgut ve hayat” üzerinde durdu çoklukla. ‘Bizler, Türkiye’de yaşayan insanlar, özellikle de belli bir kesime mensup insanlar, mizahın pek hoş bir şey olmadığını düşünürüz. Ama hepimiz biliriz ki, mizah hayatımızın önemli bir parçasıdır’ şeklinde değerlendirmesini yapan Kızıltaş, Nasreddin Hoca üzerinden örneklendirdi konuşmasını: “Geçmişe doğru baktığımızda, Nasreddin Hoca’yı kimileri sadece güldüren bir takım fıkraları olan bir insan olarak görür. Neredeyse, insanları güldürmek için çabalayan biridir bazılarını gözünde. Halbuki Nasreddin Hocanın fıkraları, kıssaları gerçek bir okumaya tabi tutulduğunda, bize aktarılan o şeylerin bir ‘hikmet’ barındırdığının farkına varırız. Ortaöğretimdeki bir öğrenciyle, hayatın sıcaklığını tecrübe etmiş insanın bakışları farklıdır. Biri olayı anlayıp gülmek için, diğeri ise bir olaydan hareketle verilen mesajı anlamak için okur Nasreddin Hoca’yı”
Gazete, sinema ve televizyonların insan hayatı üzerindeki etkilerine de değinen Ekrem Kızıltaş, özellikle filmlerde içki içmenin, kumar oynamanın, hovardalık yapmanın, azıcık çalmanın sıradan bir şeymiş gibi gösterilerek toplum yapısında farkına varılmayan bir değişiklik yapıldığına dikkati çekti ve toplumun sinema ve televizyonda olduğu gibi gazeteler eliyle hep bir şeylere maruz bırakıldığını dile getirdi. Ekrem Kızıltaş’a göre, “Halkın inancına yabancı ve bazen de düşmanlık diyebileceğimiz bir mantıkla sürekli olarak medya sürekli bir şeyleri empoze etti. Bu ülkede yaşanan kaosun, sıkıntıların arkasında medyayla yapılan tahribatın çok büyük etkisi var.”
Yalçın Turgut, çizgideki ısrarıyla takdiri hak ediyor
Medya eliyle gerçekleştirilen yıkımların karşısında durulması gerektiğini ifade eden Kızıltaş, “Yalçın Turgut’un 40 yıl boyunca sabırla sürdürdüğü çizgi, karikatür çalışmalarını ısrarla devam ettirmesinin önemi büyük. Gazetelerin kuruluşunda, geliştirilmesinde de rol oynayan Yalçın Turgut, çizgi konusundaki gayretini aksatmamasıyla da takdiri hak ediyor” diyerek tespitlerini de aktarıyor.
Medyanın özellikle mizahı bir silah gibi kullandığını ifade eden Kızıltaş, medya bombardımanına karşı ilk çizgilerin Cevat Ülger Karamehmetler tarafından kırılmaya başlandığını hatırlattı ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Yalçın Turgut, çizgi diliyle insanımızın gerçeklerini, bize ait olanı, bize ait olması gerekeni anlatan en önemli isimlerden oldu. Sürekli ustalaşarak çizgide ilerledi. Yeni Akit’te haftada bir çizdiği köşesinde pek çok makalede anlatılabilecekleri çizgi diliyle birkaç karede anlatılabildiğini görüyorsunuz. Bir söyleşisinde çizginin de bir lisanı olduğunu, o dili anlamak için kafa yormak gerektiğini söylemişti. Bize, olmamız gereken bizi anlatmaya çizgileriyle çaba gösterdi Yalçın Turgut. Zeynepler Ölmesin çekildiğinde bir küçük rol de ben almıştım. Turgut’un çizgide yaptığı neyse sinemada yaptığı da oydu. Mesut Uçakan çizgisiyle bir araya gelerek sinemanın bu ülke insanını maruz bıraktığı şeylere karşı bir katkıydı yaptığı. 40. yılını kutladığımız Yalçın Turgut’tan olgunluk döneminde nice eserler bekliyoruz. Basında, medyada Yalçın Turgut gibi çizgi diliyle meselesini anlatacak insanlara ihtiyaç var. Çizerlerimize sahip çıkarak bize ait olanı haykırmaya çalışalım. Yalçın Turgut ve onun gibi ustalara destek olmayı kendimize vazife edinelim”
Hasan Aksay’ın anlamlı telefonu
Gecede bir de sürpriz vardı. Hasan Aksay, konuşmacı olarak katılacağı gecede olamadı. Çünkü ağır bir ameliyat geçirmişti. Ama, yine de biz salondakileri ve en önemlisi Yalçın Turgut’u unutmadı, telefonla katılarak görüşlerini paylaştı. Yalçın Turgut’la kırk yıla yakın bir süre beraber olduklarını hatırlatan Aksay, bu sürenin Turgut’un sanat hayatına tekabül etmesini ‘şükredilecek bir hadise’ olarak görüyor ve ekliyor: “Kırk senedir karikatür gibi ince bir sanatı işlemiş sanatkârlara sahibiz. Bunun kıymetini bilmeliyiz” Yalçın Turgut’a saygı sunmayı vazife bilen bir istihdam oluşturmak ise Hasan Aksay’ı en çok mutlu eden şey.
Gecede Yalçın Turgut’u yalnız bırakmayan bir insan daha vardı. Mustafa Karahasanoğlu 42 yıldır tanıştığı sanatçının farklı yönlerine de değindi konuşmasında: “70’li yıllarda Millî Gazete’yle başladı Yalçın Turgut ve bugüne kadar da devam etti. Ben ona çile çektirdim o da bana çile çektirdi, ama Elhamdülillah bugüne kadar birlikteliğimiz hiç ara vermeden, inkıtaya uğramadan bugüne kadar devam etti. Ben, Yalçın Turgut’un sadece bir karikatürist değil aynı zamanda iyi bir ‘artist’ olduğunu da biliyorum. Aynı zamanda çok güzel bir yağlı boya ustası olduğunu da biliyorum. Benim doğduğum köyü, büyüdüğüm evi çizdi. Daha bir çok noktada bilinmeyen yönleri var Yalçın Turgut’un. 40. sanat yılında anılmasına vesile olanlara teşekkür ediyorum. Karahasanoğlu konuşmasında ‘vefa’ ve ‘kadirşinaslık’ duygusunun çok önemli olduğunu belirtti. Son cümle ise Yalçın Turgut’un da yüzündeki tebessümün açıklamasıydı: “Tatlı çile çekmenin nice yıllar devamını diliyorum”
Gecenin en anlamlı anı Yalçın Turgut’un teşekkür konuşmasıydı. “Sadece çizgi dilini değil, yazı dilini de, tiyatro dilini de, sinema dilini de bir vasıta olarak gördüm ve kullandım. Meramımı anlatabilmek için, kitlelere, uzak noktadaki insanlara ulaştırabilmek için hangisi gerekiyorsa onu kulllandım. Çizgi bir vasıta oldu meramımı anlatmada. Bu vasıta getire getire beni 40. yılımda sizlerin huzuruna getirdi. Yalnız Türkiye’ye değil, dünyanın bir çok yerine taşıdı beni. Allah’a bu vasıtayı kullanma imkânı bahşettiği için şükrediyorum.”
Gece Hüseyin Öztürk’ün yalçın Turgut’a sunduğu plaketle sona erdi.
Yalçın Turgut’un bizi çizgisinden mahrum bırakmaması diliyorum.