Doğumunun 80., vefatının 36. yıl dönümünde Çizgi Üstü Mimar Cevat Ülger’i Anma Gecesi’nde Av. Hasan Ölçer’in konuşması;
Sayın Bakanım, Saygıdeğer Konuklar Hoş Geldiniz…
Cevat Ülger Karamehmetler; gören göz hakkıyla, doğrudan kavranamayanı gören gerçek sanatkar.
Büyük Mimar, Çağdaş Sinan… Yeni malzemeyle eski mimarinin hayatiyetini devam ettiren ve erbabına göre, malzeme avantajıyla bazı noktalarda Mimar Sinan’ı aşan gerçek sanatkâr.
Eserlerindeki şahsiyet edasını, ibda keyfiyetini temin eden en has unsurlardan biri diye ifşa ederim.
Yukarıdaki ifadelerin bana ait olmadığını hemen söylemeliyim.
Şiirini taşlarla yazan bu büyük sanatkârı tanıyıcı göz bizde olmadığı gibi, böyle bir gözün varlığına da bir kişi hariç bu güne kadar şahit olmadık.
Taşlarla şiirini yazan bu büyük sanatkârı bize tanıtan, şiirini kelimelerle yazan, İbda Mimarı Sayın Salih Mirzabeyoğlu’dur. Yukarıdaki ifadeler de ona aittir.
İbda fikir ve aksiyon mimarisini takip edenler, bu mimariye yol veriş bünyesinin ana unsurlarından birinin Cevat Ülger olduğunu gayet iyi bilirler. Doğrudan kavranamayanı görebilen, büyük sanat kumaşı Cevat Ülger’in şahsiyetinde tecelli eden sanat ve estetik idraki, bugün insanımızın neden mahrum olduğuyla beraber, neye ihtiyacı olduğunun da göstergesidir.
Allah güzeldir, güzeli sever.
İslam estetik idrakinin bu temel ölçüsü, İslam’ı yaşamanın ve Allah’a yakınlaşmanın yolunu açar. Bunun tersi ise, bu yolun kapanması anlamına gelir.
Anlaşılıyor ki; Cevat Ülger’i değerlendirebilmek için fikir nispeti içinde, İslami bir dünya görüşünün sanat anlayışı, estetik idraki ve kazandırdığı feraset gözüyle mümkün olabilir. Bu manada, ben ve benimle aynı ortak anlayışa sahip olanlar Cevat Ülger’i bu şuurla değerlendirirken, bu şuur seviyesini ortaya koyan anlayış olarak ta İbda’yı işaretlemekteyiz.
Öldüğü gün cismiyle beraber ismi de kaybolan, keyfiyetsizlere layık bir şekilde, boyacı küpünden çıkmış laflarla, iş olsun kabilinden anılışı hariç, onu mesele olarak ortaya süren yukarıdaki ifadelerin sahibi Salih Mirzabeyoğlu olmuştur.
İslami bir dünya görüşü çerçevesinde ve bu dünya görüşünün ortaya koyduğu sanat anlayışı ve estetik idrakine nispetle ele alınamadıktan sonra, Cevat Ülger hakkında söylenebilecekler, belki de söyleyenin anlayışı yüzünden, menfilik arz eden yaklaşımlardan öte ne ifade edebilir. Aynı Büyük Doğu ve onun Mimarı Üstat Necip Fazıl etrafında söylenenlerde olduğu gibi. Adamı diriyken değil de, ölünce sevmek veya sahip çıkmaya yeltenmek bir Müslüman’ın ahlak anlayışıyla bağdaşamayacağından bizim işimiz olmamalı. Bu: bu işi, ceset mezara girdikten sonra ziyafete üşüşen kurtçuklara ve kereste sanatkarlara bıraktıktan sonra, gerçek sanatkarın gözüyle şahsın nasıl değerlendirilmesi gerektiğini işaretleyebiliriz.
Çoğu zaman ölüyü hayırla yad etmekle, arkasından sahte güzellemeler düzme arasındaki fark görülmez de, bu farkı işaretleyen fikir ve sanat adamı müspet olmayan nazarlarla karşı karşıya bırakılır. Cevat Ülger, Karamehmetler; boyu şu kadar, eni bu kadar. Her insan gibi yedi, uyudu, gezdi, kızdı. Haklı da oldu, haksız da oldu.
Öyleyse onu anlatırken, hakkında hepimizin ruhuna tesir edecek şeyi neye nispetle söyleyeceğiz. Şahıs, dedi kodu için değil de fikir ve sanatından dolayı söz konusu edildiğine göre, her şey buna nispetle değerlendirilmelidir. Bu ölçü çerçevesinde demek oluyor ki; bağlı olduğumuz fikir mimarisi, bu taşlarla şiirini yazan büyük sanatkârı, Çağdaş Sinan’ı ölü ağlayıcılığıyla, ölçü yoksunu olmaktan uzak bir yerde değerlendirme liyakatinin göbeğinden, tam da merkezinden manalandırmaktadır. İslami bir dünya görüşünün verimi halinde, bu manalandırmanın özü ise; konuşmamın başında Salih Mirzabeyoğlu’na nispetle söz konusu ettiğim dava, oda şu. “Cevat Ülger fıtratının aynı olarak var olduğunu gördüğümüz, ortalama anlayış ve zevk idrakiyle doğrudan kavranamayanı gören gerçek sanatkârdır.” demiştim.
İşte bu kumaş İslami dünya görüşünün ana motiflerinden biridir. Eserler boyu lif lif açılan bu mevzunun teferruatını konuşmanın zemini muhakkak ki burası değil. Fakat şu kadarını da söylememe müsaade ediniz. Büyük bir sanatkarın kendisi ne kadar önemliyse, ona bakan değerlendirici göz de o kadar önemlidir. Takdir edersiniz ki, tarihin çeşitli dönemlerinde meydana gelen dehalar, çoğu zaman doğrudan ortaya koydukları eserlerden daha ziyade, bu eserlere bakan nadide gözlerin manalandırmalarıyla anlaşılmış ve insanlığa bu şekilde mal olmuşlardır.
Bu noktada rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bugün Cevat Ülger’in dehası konuşuluyorsa, bunu, ondaki bu sanatkar kumaşını fikrinin temel unsuru olarak ortaya koyan ve meydan yerine diken değerlendirici göze borçluyuz.
Son olarak bir mütefekkir, bir yamyam kabilesinden askeri deha çıkmaz buyuruyor. Eğer bu mütefekkir Cevat Ülger’in fışkırdığı çevreyi ve mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nu zindanlarda çürütmek isteyen zihniyeti görseydi, herhalde hayıflanarak eklerdi; “çıksa ne olacak”
Cevat Ülger’e Allah’tan rahmet dilerken, onu, sanatkar kumaşını fikrinin ana unsuru halinde yaşayanlara da selam olsun diyorum.
Teşekkür ediyorum.
Av. Hasan Ölçer
25 Ekim 2013