Bağlama Takımına Methiyye

1948 yılında Yıldız’da, şimdiki Sağırlar Okulu Binası’nda, Eğitim Enstitüsü’nün bir bölümü olarak Resim – Müzik Semineri dalında bir mektep talebesi idik. Ben resim bölümünde idim, ama öyle tatlı bir havası vardı ki, resimciler bir yandan resim tahsili yaparken, diğer yandan da müziği susta içiyorlardı; müzikçilerde resimle adeta iç içe olmuşlardı. Devrin meşhur müzisyenleri tam bir kendini vermişlik içinde, talebelerle haşır neşirdiler. Biz de hemen hemen müzisyen olmak üzereydik. Mütalâa salonundaki hoparlörden, ne çalışırsak çalışalım, dünyanın dev müzisyenlerinin müziklerini dinlerdik. Müzik adeta kanımıza işlemişti.

Ayrıca müzik dersleri de vardı resimcilerin: hocalarımız müziğin meselelerinden uzun uzun bahsederlerdi. Hele şimdi bahsine gireceğim vaziyetle karşılaştıkça, o dersleri çok daha iyi hatırlıyorum, ve «hayret! Ne kadar doğruymuş!» diyorum.

Çok sık tekrar edilen yanlardan biri şu idi: Solistlerden koro olmaz, solist olarak yetişmiş veya kendini solist zanneden müzisyen koroyu bozar, uyamaz, koronun diğer sesleri ile akort olamaz. Ben o zaman bu meselenin realitesine intikal edemezdim.

Fakat şimdi, geniş müzik keşmekeşliği içinde işin büyük gerçeğini anlıyorum. Tek müzik bayrağımız Devlet Radyosu; heyhat ki heyhat… Batı Müziği’nden hortlatılan plâk yayınları dışında, hele Türk Müziği’nden hiçbir şey yok. Müzik, ne yaparsak yapalım, bir orkestra ve koroya bağlıdır, onlarsız müziği ancak mucize yapar. Batının mükemmel orkestra ve korolarının doldurduğu plâklar, bantlar, bir şans olarak karşımızda… Ama hani bizim orkestralarımız hani bizim korolarımız Onlarsız müziği bülbüller mi ötecek? Bu işin altında kasıt olduğu belli; onun için şimdi yazacağım şeylerin doğuracağı neticelerden korkmuyorum.

Devlet radyolarında bir BAĞLAMA TAKIMI var, çalıyor ve okuyorlar. Yukarıda yazdığım, hocalarımın verdiği kaide tariflerinin bir minyatür misali, eğer KORO dinlemek istiyorsanız, TÜRK HALK müziğinden nefret etseniz bile bağlama takımından türküleri dinlemek mecburiyetindesiniz. Evet, Türkiye’nin tek korosu ve tek orkestrası bağlama takımıdır. Türk Halk Müziğinin derin ritmini, alabildiğine güzel dev melodi gücünü görmek, dinlemek, içmek, yaşamak istiyorsanız, bağlama takımını dinlemelisiniz. Dümbeleksiz, şangırdaksız, sadece bağlamalardan, divan sazlarından kurulu bağlama takımı… Hayret verici bir şey. Orkestrayı teşkil eden ellerin, ağızları da koroyu meydana getiriyor; şaşılacak bir şey… Mektepsiz, himayesiz, kendi kendine yetişmiş bir orkestra, koro karakteristiğinin tam tarifi bir koro.

Hele ilk programlarında, her çıkışta mutlaka yeni keşfedilmiş bir türkü ile girerlerdi icraya… Şimdi biraz tekrar eden bantlar dinliyoruz. Ama razıyız. Büyük rezaletleri içinde altın gibi parlayan sesler, istediği kadar tekrar etsin.

Şimdi bağlama takımına dönüyorum, size meth edeceğim. Yazacaklarım bir methiyyenin çok altında kalacak; kabiliyetsizliğimi hemen itiraf edeyim. Ama ne yapalım ki, meydan bize kaldı!

Kelime ve cümle arıyorum, aklıma gelenlerin hepsi çok aşağılarda kalıyor. Kusura kalmayın, ben Anadolu işi girişeceğim: Kardaşlarım, koçlarım, urun bağlamaya! (Galkı vermişte aman martinimin galeği)ni gürleyin! Tezeneler ta yüreğimin içini yaksın.Kim ne derse desin, büyüksünüz. Dünyayı korkudan titreten, kıskançlıktan öldüren zeybeklerin, şaheserler şaheseri musikisini, devler devi ritmini vurun, haykırın.

Koman koçlarım, gürleyin, kıskançlıktan geberen satılmışların yanında sizi anlayan da var, bekleyen de var. Siz başlayınca radyosunu sonuna kadar açan sesinizi tellerinizden fışkıran ahengi kalbinin ta içinden hisseden de var.

Yukarıda yazdığım gibi yine tekrar ediyorum: Korkuyorum bir yandan, eğer bu methiyeyi idarecilerimiz görürse, programlarınızı kaldırır diye.

Ama ne yapayım? «Gözele, gözel» dememek, «koça, koç» dememek de olmuyor. Sizin «fedayi» olduğunuzu da biliyorum. Büyük hünkâra büyük «fedayi» olur. Küçükler, çarpıklar, satılmışlar, bu işi kıvıramazlar.

Posted in Yazdıkları
Yorum Yaz