Eskişehir, 2011 genel seçimini, kendine çok yakışan bir yarış içinde yaşıyor. İki iddialı partinin birinci sıra adayları, bu üniversite kentine uygun isimler…
AK Parti’den Prof. Dr. Nabi Avcı…
CHP’den Prof. Dr. Süheyl Batum…
Kent siyasetinin ana karakterlerinden Büyükşehir Belediye Başkanı da Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen…
Daha ne anlatayım? Anadolu’nun iki devlet üniversitesine, haliyle, toplam 65 bin öğrenciye sahip tek kenti Eskişehir, bir “prof”lar arenası gibi…
Prof. Dr. Süheyl Batum’u, aktif TV programcılığım döneminden tanıma şansım oldu. Programlarıma konuk ettiğim dönemlerde, anayasa hukukuna olan hakimiyetini özgürlükçü düşünceler ile desteklemesini bilen bir akademisyendi… Fakat, özellikle son yıllarda yaşadığı hızlı değişim kendisini -nedense- kabuk devletin “gardiyanı” kimliğine doğru sürükledi… Aslında, bu değişimin, yüksek kaliteye sahip bir akademisyenin yalpalaması riskini ortaya çıkarması açısından biraz talihsizlik olarak görürüm…
Prof. Dr. Süheyl Batum, Prof. Dr. Erdoğan Teziç ve Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu ile birlikte 1992 yılında TÜSİAD için gerçekleştirdiği anayasa taslağında, 1982 anayasasına son derece tutarlı eleştiriler geliştirmiş, öne sürdüğü fikirler ilestatükoya yakın çevrelerin eleştirilerini almış bir akademisyendi oysa.
Neyse… Biz Eskişehir’e dönelim… Prof. Dr. Süheyl Batum, belki de kenti ve karşısındaki rakibi tam olarak tanımamaktan kaynaklanan bir acelecilikle kampanyasına hayli sert başladı, ama sonra belirgin bir normalleşme yaşandı.
Çünkü, karşısındaki isim, yani, Prof. Dr. Nabi Avcı, sıradan kavgaların değil, felsefi derinliklerin insanı oldu her zaman…
Zor bir tahlil
Meslek yaşantımın her aşamasında, gazeteciliğin ana noktalarından birini oluşturan “conflict of interest” yani, mesleği yaparken yaşanabilecek etkileyici unsurların baskısı konusunda hassas oldum… Bu nedenle, Prof. Dr. Nabi Avcı ile ilgili görüşlerimi aktarırken, yaşantımın özel bir dönemine ait bilgiyi de paylaşmam gerekiyor. Avcı, benim, Eskişehir Maarif Koleji’nden ağabeyimdir.
O nedenle, kendisiyle ilgili görüşlerimi paylaşırken, Prof. Dr. Süheyl Batum ile ilgili de uzun yazamıyorum…
Eskişehir Maarif Koleji’nin yatılısında genel olarak adet, altıncı sınıfı okuyan ağabeylerin her şeyin kontrolünü ellerine geçirmeleri fakat bütün işlerin de üç veya dördüncü sınıf öğrencileri tarafından yürütülmesine dayanırdı.
Kader, Nabi Avcı’nın yardımcısı olmamı sağladı… Okulun en çok okuyan… Her konuşmasında yeni bir felsefi birikimin kıvılcımlarının hemen fark edildiği… Üslubu son derece yumuşak ve toparlayıcı… Buna karşılık inandıkları doğrultusunda sarsılmaz irade gösteren bir “örnek…”
Genç Nabi Avcı’nın bütün fikir tartışmalarında ses tonunu en alt seviyede tutmaya çalışarak en sert sözcükleri olgunlukla karşılaması dikkat çekiciydi…
O yıllardan bugünlere, onun en önemli özelliğinin “sabır” olduğuna inanırım…
Ruhunun derinliğinde yatan yüksek inanç, kişiliğindeki sabırla birlikte, en pervasız, en hoyrat fikirlerin sahiplerine bile olgun mukabeleyi kazandırmıştı kendisine…
Siyasetin yeni üslubu
Nitekim, Eskişehir’de takip ettiğim basın toplantısında yöneltilen en “tahrik edici” soruları bile, kişiliğinin bu çok özel bölgesinde eritip, her türlü polemikten uzak yanıtlar vermesi ilk gençlik yıllarında -belki de merhum Cevat Ülger hocamızın da katkılarıyla- ruhuna yerleşmiş bu olgunluğun eseriydi…
Şu sözler ona ait…
“Üzerinde anlaşamadığımız konular nedeniyle birbirimizin boğazına sarılacak düzeyde değiliz… Siyasette düşmanlar üretmek ve bu çaba içinde sert söylemler geliştirmek de zorunda değiliz…”
Bu cümleler önemlidir…
Eskişehir, 2011 seçiminde Meclis’e, iki önemli profesör göndermeye hazırlanıyor. AK Parti’nin yarışa hayli avantajlı girdiği, kaliteli bir yarış yaşanıyor bu kentte…
Ben, Prof. Dr. Nabi Avcı’nın yaşam üslubunun yeni meclisteki varlığının önemli olacağına inanıyorum.
Ardan Zentürk
Star Gazetesi 23 Mayıs 2011