29. Devlet Resim ve Heykel Sergisinin Arkasından

Bu yılki Devlet Resim ve Heykel sergisi, memnuniyet verici bir düzen değişikliği içinde açıldı ve kapandı. Rahat, tatlı bir ışık ve tertip…

Her sanatkârdan bir tek eser alınması da, bazı bakımlardan müspet taraflar taşıyordu.

Bu serginin ve daha geniş bir düşünüşle bütün sanat müsabakalarının çok dikkati çekici yanı, bu sergide de devam ediyordu. Tabiî bu husus, hemen tahmin edileceği gibi, mükâfat alacak eserlerin seçilişi idi. Ve yine serginin hiç lâyık olmayan eserleri dereceye girmişti. Adeta anane haline gelmiş bir şekilde, serginin daima ikinci plânda kalan eserleri mükâfatları alıyor, çok daha güzel eserler dururken, gelişigüzel, güzellikleri şüpheli eserlerin mükafata lâyık görülmesi, sergilere ve jüriye itimadı sarsıyor. Umumî efkâr, sergiden bahsedilince, adeta şüpheyle dudak büküyor. Eğer serginin mükâfat işi için kıstas güzellik ise, çok daha güzel eserler vardı. Yok, eğer şahsiyetlerin değerlendirilmesi ön plânda ise, Erol Turan geçen sergilere, rahatça mükemmel kabul edilebilecek eserlerle iştirak etmişti, o zaman mükâfatlandırılmalı idi.

Muhterem Arif Kaptan Bey’e bu durumu sorduğumuz zaman, kendisinin de ayni hallerle dertli olduğunu öğrendik. Jüri azası olarak azap çektiği, Avrupa’daki müsabakaların da bu şekilde oluşunun onu tatmin etmediği aşikârdı.

En dikkati çeken taraflardan biri de, hemen hemen her serginin en güzel eserlerini veren Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, şimdiye kadar hiç derece almayışıdır. Bu yıl da, serginin en güzel eserlerinden biri onundu.

Aynı mülâhazalar, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satın alınan eserler için de tekrarlanabilir. Acaba kıstas nedir? Eserlerin güzelliği mi, yoksa sanatkârların ihtiyaçları mı?

Bütün bu üzücü tarafların yanında, sergi tatlı sürprizler de getirdi. Şaşırtıcı eserlerden birini, Refik Epikman, gayet güzel maviler, sağlam biçimlerle ortaya koydu. Onun «asırdîde» değişmeyen üslubunun böyle bir değişiklikle ortaya çıkması, tebrike değer. Sürprizlerden birini de Nevide Gökay getirdi. Gayet sağlam biçimlerle örülmüş güzel bir gravürle.

Umumî olarak da sergide az renkli, küçük boyda, basma ve çizgi resimler rahatça güzel sürprizler olarak göz doldurdular.

Bunun yanında birçok meşhurlarımız, sadece, sanat üzere olduklarını, meydanı terk etmediklerini göstermek istercesine, eski tekrarlarla sergide idiler…

Birçok yeni ümitler de sergiyi renklendirdiler: Halit Akdeniz, Cihat Aral, Halis Başarır, Cengiz Çekil, Dinçer Erimez, Seniye Fenmen, Cengiz Gücük, Mustafa Güvenilir, İsmet Nurkan İslimyeli, Abdurrahman Kaplan, Oya Katoğlu, Hayati Misman, Cahit Onur, Salih Oral, İsmail Saray, İsa Sevinç, Nuri Temizsoylu, Yusuf Toprak, Münir Yücel, bunlar arasında kabul edilebilir.

Heykeller için de yazdıklarımız tekrar edilebilir. Serginin rahatça güzel kabul edilebilecek eseri, Ferit Özcan’ın heykeli idi. Bunun yanında Haluk Sevimli ve Hüseyin Gezer’in heykelleri de zevkle seyredilebilir. Ali Teoman Germaner’in «Ölü Çocuk» adlı, üstü mermer altı yanık tahta eseri, herhalde güzel bir eser olarak kabul edilemez. İki malzemenin birleştirilmesi, enteresan ama güzel değil; sadece görülmemiş, değişik olmak, bir sanat eseri için yeter bir değer ölçüsü müdür? 2. mükâfatı alan Tamer Başoğlu’nun heykeli için de, rahatça «güzel değil» denebilir.

Herşeye rağmen, başarılı, sürprizli, ümitlerle dolu bir sergi gördük, devamını bekliyoruz.

Posted in Yazdıkları
Yorum Yaz